İnsan beyni her zaman kolay olana yönelir. Alışkanlık haline gelmiş herhangi bir etkinlikten vazgeçmek de işte bu yüzden zordur. Beyin; değişimi, bilinmeyeni sevmez, istemez. Söz konusu, kişinin kendine ait olan değerleri, bilgileri, verileri olsa dahi sonuç çoğu zaman aynı olur…
Bunun en güncel örneğini ise günümüz iletişiminde önemli bir yere sahip olan sosyal ağlarda ve diğer modern iletişim araçlarında görebiliyoruz. Son günlerde WhatsApp‘ın gündeme gelme sebebini de bu çerçevede ele almak mümkün.
“Çay var içersen, yol var gidersen”
Peki tam olarak ne oldu? Gündem neden bir anda WhatsApp ve alternatifleriyle doldu? Esasında her şey WhatsApp’ın, Gizlilik Koşulları‘nda yeni bir güncelleme yapma ihtiyacı duymasıyla başladı. Güncellenen maddeler üzerinden kullanıcılarına özetle; artık WhatsApp verilerini Facebook çatısı altında bulunan tüm şirketler ile paylaşabileceğini; bu şirketlerin ise toplanan bu verileri kendi amaçları doğrultusunda (hizmetleri, teklifleri, ürünleri geliştirme, özelleştirme vs gibi) kullanabileceğini belirtti. Gündem olmasının sebeplerinden biri ise bu yeni Gizlilik Koşulları’nı 8 Şubat 2021 tarihine kadar kabul etmeyen kullanıcıların, bu tarihten sonra uygulamaya erişim sağlayamayacak olmasıydı. Yani Facebook özetle “Çay var içersen, yol var gidersen” dedi kullanıcılarına.
Tabi yenilenen Gizlilik Koşulları maddelerinin içeriği ve kullanıcılara verilen 8 Şubat “deadline”ı, bir ultimatom olarak algılandı ve bu durum tüm dünyada -hiç olmadığı kadar- konuşulmaya başlandı. Kimileri WhatsApp’ın kişisel verileri toplamasına; kimileri ise Facebook’un veri yamyamlığına vurgu yaparak tepkisini gösterdi. Pek tabii ülkemiz de bu konuda büyük bir tartışma meclisine döndü. Tabi her zaman olduğu gibi bizi “biz” yapan bazı farklılıklarımız da vardı.
Kime, neye tepki veriyoruz?
Doğru soruyu sormakla başlamak lazım tartışmalara belki de. Kime, neye, neden tepki veriyoruz? Tepkimiz şirkete mi? Ürüne mi? Hizmet politikasına mı? Düzene mi? Dış güçlere mi? Gösterilen reaksiyonları veya linç girişimlerini de bu sorular üzerinde ele aldığımızda tepkilerin anlamlı veya anlamsız olduğunu daha net görebiliyoruz.
Konuyla ilgili olarak ülkemizde gösterilen tepkilere baktığımızda şu soruları sormak pek ala mümkün:
Gösterdiğimiz tepkiler;
- Kişisel verilerin toplanmasına mı?
- Güncellenen Gizlilik Koşulları maddelerine mi?
- WhatsApp’ın yerli olmamasına mı?
- “Siayey” (CIA), dış güçler veya genel anlamda düzene mi?
Tepkimiz kişisel verilen toplanmasına ise, bu tepki neden bugün ve neden sadece WhatsApp’a gösteriliyor? Takdir edersiniz ki veri yamyamlığı yapan tek firma Facebook değil. Aynı tepki neden Google’a, Apple’a, Microsoft’a gösterilmedi?
Aynı tepki 2016 yılında MERNİS sisteminin hack’lenmesi ile birlikte 50 milyon Türk vatandaşının kişisel bilgileri (kimlik no, açık adres, ad-soyad, anne-baba adları vs.) açığa çıktığında (bilgilere rahat ulaşılması için arama motoru dahi yapmışlardı) neden gösterilmedi?
Kişisel verilerin toplanmasının yanı sıra verilen tepki aynı zamanda “yerlilik ve millilik” konusu ise, neden WhatsApp ve muadilleri olarak gösterilen Telegram, Signal, WeChat vs gibi popüler mesajlaşma uygulamalarından daha fazla kullanıcı verisi talep eden “yerli ve milli” BİP güzellemesi yapılıyor? “Yerli ve milli” olduğu zaman kişisel verilerin toplanması meşru hale mi geliyor?
Tepkimiz güncellenen Gizlilik Koşulları maddelerine ise, neden bu maddeler detaylıca okunmadı? Zira verilen tepkilerin amacı ile güncellenen maddeler arasında doğrudan bir ilişki olduğu söylenemez. WhatsApp’ın başındaki isim olan Will Cathcart konuyla ilgili bir açıklama yaptı ve açıklamasında kişisel yazışmaların gizliliği konusunda bir değişiklik olmadığına; kurumsal iletişim ile ilişkili olduğuna vurgu yaptı. Tabi ki bu açıklama Facebook’un masum olduğunu veya hiçbir kişisel veri toplamadığını göstermez. Ancak verilen tepki ile doğrudan bir alakası olmadığını gösteriyor.
Eğer verilen tepki insanların bu sözleşmeyi kabul etmeye zorlanmaları, aksi halde 8 Şubat’tan itibaren uygulamaya erişim sağlayamamalarına ise o zaman da farklı bir sonuca çıkıyoruz. Yine Cathcart bir kullanıcının konuyla ilgili sorusuna cevaben bu durumu şeffaflığa dayandırıyor ve bu değişiklikten herkesin haberdar olmasını istediklerini söylüyor. Yani özetle, “benim şartlarım bu, işine gelirse…” diyor. Ama kimseye “hem uygulamayı kullanacaksın, hem de senin tüm verilerini toplayacağız” demiyor.
Tekrar ediyorum, burada söz konusu Facebook, WhatsApp veya Cathcart’ı hizmetin genel işleyişi konusunda haklı veya haksız bulmak değil; gelen tepkiler ile ilişkisini değerlendirmek. Aksi halde etik açıdan olması gereken, hangi kişisel verilerin kullanılacağına -bazı çerez (cookie) uyarılarında olduğu gibi ayrı ayrı- kullanıcıların karar vermesidir.
Alternatiflerin gücü
WhatsApp’a bugünlerde gösterilen tepkinin ardında etkisi olduğunu düşündüğüm bir diğer konu ise WhatsApp-benzeri fonksiyonlara sahip Telegram, Signal, WeChat, BİP gibi alternatif anlık mesajlaşma uygulamalarının olması diyebilirim. Düşünün, eğer alternatifleri olmasaydı WhatsApp’a gösterilen tepkinin şiddeti aynı olur muydu?
Tabi alternatiflerin de en az WhatsApp kadar işlevsel olması, benzer özelliklere sahip olması; hatta tepki verilen gizlilik konuları dahilinde birçok artı yönlerinin olması WhatsApp’a olan tepkinin de yoğunlaşmasına sebep oldu. Çünkü kullanıcının elinde WhatsApp’a karşı kullanabileceği alternatif güçler var. WhatsApp’a bu kadar rahat ve yoğun bir şekilde tepki verilmesinin ardında yatan sebeplerden biri ise işte bu kullanıcıların sahip olduğu “ipleri kendi elinde tuttuğu, karar mekanizmasının kendilerinde olduğu” düşüncesi…
Elon Musk gibi, kişiler üzerinde önemli etkiler bırakan kanaat önderlerinin konuya dahil olması da bu noktada etkili oldu diyebiliriz. Zira takdir gören bir kişiden gelen tek bir yorum bile kullanıcıların bu alternatiflere olan güveni arttırdı. Haliyle alternatiflerin gücü ve dolayısıyla WhatsApp’a karşı gösterilen tepkinin şiddeti arttı.
Alışkanlıklar, alışkanlıklarımız…
Yazının başında da bahsettiğim gibi; insan beyni basit olana yönelir, daha az enerji harcamak için hakim olunan konulara, alışkanlıklara odaklanmak ister. Dolayısıyla değişimi ve yeniliği çok sevmez. Özellikle söz konusu alışkanlıklar toplumsal düzeyde ise değişiklik yapmak daha da zor bir hal alır. Hayatı boyunca sadece Windows kullanmış olan bir kişinin macOS’e geçiş yapmasının zor olacağı gibi…
Facebook, Google, Apple gibi şirketler de bu durumdan beslenmek, faydalanmak ister. “Habit-forming product” da denilen alışkanlık yaratan ürünler çıkarmak, bu alışkanlıkları kitlesel hale getirmek ve sonrasında vazgeçilmez olmak…
WhatsApp da keza “habit-forming product”a dönüşen uygulamalardan biri. Toplumun her kesiminde kullanılan bir ürün. Dolayısıyla bireysel veya kurumsal düzeyde adeta ana iletişim kanalı haline gelen bir platformdan vazgeçmek de öyle kolay olmayacaktır. Alternatiflerin olması sebebiyle insanların tepki verme cesareti yükselmiş olsa da, beyin bu değişimi istemeyecektir. Ancak alternatiflerin olması, bu değişimin toplumsal ölçüde gerçekleşme ihtimalini de arttıracaktır haliyle.
“Çay var içersen, yol var gidersen” diyen WhatsApp’ın, yani dolaylı olarak Facebook’un hatası ise alışkanlıkların verdiği rahatlık ile bu ihtimali göz ardı etmesi oldu belki de…
Sonuç
Tüm dünyada gösterilen bu tepkiler neticesinde WhatsApp’a zeval gelir mi, kısa / uzun vadede bir değişim söz konusu olur mu bilinmez; ancak bu vesileyle verilen tepkilerin akabinde alternatiflere bir hak tanıma ihtimali dahi, tekelleşmenin ivme kazandığı bugünlerde önemli bir gelişmedir diyebiliriz.
Tabi bu tür konularda verilen tepkilerin altını doldurmak, yani verilen tepkileri neden verdiğini bilmek; kısacası bilinçli kullanıcı olmak, bu tepkileri daha anlamlı hale getirecek ve uzun ömürlü değişimlere dönüşmesini sağlayacaktır.
Sağlıcakla kalın…
Bu blog yazısını podcast olarak dinlemek için internetkafe.net adresini ziyaret edebilirsiniz.
Bir yanıt yazın